Edip Cansever'in "Cadı Ağacı" adlı şiirinden kısa alıntılar aşağıdadır.

 

Doğanın unuttuğum ya da hiç rastlamadığım parçaları

Bir bir oluyor

Ben kendi yarattığım bir yoldan geçiyorum

Yolun üstünde kurumuş bir cadı ağacı

Kurumuş, kansız, bembeyaz bir cadı ağacı

Kenarından bir düş sallatısının ağıyor

Dinliyorum bu ölümsel sesi de – ne ister benden doğa –

Dinler gibi bakıcıların tıpkı

Hışırtısını meşe yapraklarının

Yüce tanrı Zeus’un tapınağında

Bilmek için ne düşündüğünü bu delişmen tanrının

Dinliyorum ben de yıkıntısını ağacın

Oysa biliyorum, ne olacak bir şey var

Ne görünmezlerde bir tanrı

Ki yarattığım bir yolda duruyorum. Öyle

Hepimiz duruyoruz: İlk durak cadı ağacı.

 

II

 

Üç kişi iniyor, üç kişi biniyor, ben artık bir pencere kenarına oturuyorum

Bir açık pencerenin kenarına ben

Sessizce oturuyorum. Bir kır fidanı büyük oluyor, onu öylece

 görmem gerek

Saydam bir kervan geçiyor üstünden, ki bunlar

unuttuğum şeyler olmalı benim

Kervanın ben tutarındaki parçaları

Hiçbiri ilgimi çekmiyor

Sıcaktan ölmüş bazı kuşları aydınlık kurutuyor ve kayaları

Aydınlık kurutuyor. Sonunda bir ses olacak bunlar rüzgârda

Ayrıntıları ben uğultusunda bir ses

 

 

Ben bunu biliyorum

Kayaların hep başka kayalarla ilintileri var. Oysa kuşların

Diyorum bir kuşlar düşüncesiyle ilintisi var da, onlar

Sanki hiç uçmuyorlar, durmadan kopuyorlar

Bir gizlilik biçiminden, dünyanın böyle ne olduğu biçiminden

Kopuyorlar bir bir

Kopsunlar, ben bunu anlıyorum

Bunu tam anlıyorken cadı ağacı orda duruyor

Boş bir kasabada çok yaşlı bir hancının

Tuzlanmış dere balıklarını kutulara dizerkenki

Elleri gibi, öyle bir yanılmazlıkla

Duruyor da

Her şey ki bir süre kendisi gibi duruyor, ben buna seviniyorum

Çünkü yeryüzünün müthiş şekillerinden biriyim ben

Üstümde gök olarak içimde bir de hayatın bulunduğu

Yani gerekli bir olmanın yüküyüm sanki anladığıma göre

Tam işte böyle bir ağırlıkla pencerenin önündeyim gibi

Cadı ağacına bakıyorum sessizce

Uzantıları ben kurulukta bir şey bu cadı ağacı

Çünkü bazı şeyler çok büyümeye ve

Hayatın içindeki gerçek köklerini bulmaya yönelirler de

 

V

 

Üç kişi iniyor, üç kişi biniyor, biz kendi yarattığımız bir yola sapıyoruz

Dağlarda dağ çiçekleri

Öylece kalıyoruz

Ve tuhaf bir şekilde bir uçuruma akıyoruz

Ne düşmek, ne sarkmak, ne gitmek bir parça ileriye

Öylece kalıyoruz

Öylece kalıyoruz

Öylece kalıyoruz


CADI AĞACI

Heykel ve beden arasındaki boşlukta araştırılabilecek çok şey var. Hareket eden heykellerden kuklalara, kuklalardan insan bedenine, oradan da simgelerin ardındaki gize ulaşılabilir. Heykel ile heykeltıraş arasındaki ve dansçı ile koreograf arasındaki ilişki irdelenebilir.  Heykeltıraş mı dansçıdan, koreograf mı heykelden etkileniyor incelenebilir. Hareket analizi ile heykel analizi arasındaki bilinçlilik durumu araştırılabilir. Hangi dinamikler yaratıma etkide bulunur, hareket çıkarma ve heykele biçim verme nasıl gerçekleşir... gibi bir çok başlıktan bahsederken, sadece bir anlatım düzlemini seyircinin odağına koyuyor olacağız. Bu odağı, üretim sürecini de betimleyen Edip Cansever'in "Cadı ağacı" şiirinden parçalarla destekleyeceğiz.  

 

eser adı: Cadı ağacı

süre: 30'

dansçılar: Erdem Gündüz, Su Güneş Mıhladız

koreografi: Erdem Gündüz

dramaturgi: Duygu Seda Tomru 

şiir:Edip Cansever

müzik: yo-yo ma, alva noto, lir tiyatrosu, philip glass